6 Eylül 2024 Cuma

Ahlakın yerini ne aldı?

Toplumlar, tıpkı bireyler gibi bir ruhu, bir benliği vardır. Ancak günümüz toplumuna baktığımda, bu ruhun giderek solgunlaştığını, benliğinin bulanıklaştığını görüyorum. Her şeyin bir maddeye, bir görüntüye, bir etikete indirgenmesi, insanı insan yapan değerlerin hızla yok oluşunu beraberinde getiriyor. Evet, belki ilerledik; teknolojik olarak gelişiyor, her gün yeni icatlarla hayatımızı kolaylaştırıyoruz. Ancak insaniyet adına büyük bir kaybın içindeyiz.

Ahlakın yegane garantisi evrensel merhamettir”


Ahlaki değerler… Bu kelimeleri dahi telaffuz ettiğimde, artık bir klişe olarak algılandığını hissediyorum. Oysa ahlak, bir toplumun gerçek mirasıdır; köklerini besleyen, onu ayakta tutan, yaşamına anlam katan değerler bütünüdür. Bugün ise, bir avuç kirli propagandanın altında ezilen, yozlaştırılan, küçümsenen bir kavram haline geldi. Ahlak, sadece bireyin değil, toplumsal bütünün de pusulasıdır. Eğer bir toplum, pusulasını kaybederse, o toplumun nereye doğru savrulacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.

Şimdi çevremize bir bakalım. Sokaklarda, iş yerlerinde, okullarda… Ahlakın yerini ne aldı? Daha çok kazanmak, daha çok tüketmek, daha çok görünmek… İçi boş, gösterişe dayalı, yüzeysel bir yaşam tarzı aldı. İnsanlar, sahip oldukları maddi varlıklarla kendilerini tanımlar hale geldiler. Ne kadar pahalı giysiler giyersen, ne kadar lüks arabalar sürersen, o kadar saygıdeğer, o kadar önemli varsayılıyorsun. Ancak bu “önem” sahte; çünkü dayandığı temel ahlak değil, paranın gücüdür. Ve para, her şey gibi geçicidir.

Eskiden, bir insana değer biçilirken bakılan şey, onun erdemleri, karakteri, vicdanı, nezaketi, dürüstlüğüydü. Şimdi, bu erdemler zayıflık olarak algılanıyor. Ahlak, “kafamıza takacak kadar küçük olmamalı” diyen bir anlayışa kurban ediliyor. Ahlaklı olmak, aptallık olarak görülüyor. Bir işi hakkıyla, dürüstçe yapmak, ahmaklık gibi değerlendiriliyor. Oysa insan, ruhen ve bedenen var olan bir varlıktır ve ruhun gıdası ahlaktır, adalettir, merhamettir.

Ne zaman böyle olduk? Hangi dönemeçte kaybettik biz bu değerleri? Hangi yolu tercih ettik ki, bugün toplumumuzda çocuklar bile “ne kadar kazandığımıza” göre değer biçiyor birbirine? Hangi noktada ahlaksızlık, iş bilme olarak alkışlanmaya başladı? İnsanlar, insanları metalaştırmaya, birbirinin sırtından geçinmeye ne zaman bu kadar merak saldı?

Toplum, bizi biz yapan değerlerden koptukça, boşluk hissi içimizde büyüyor. İnsanlar mutsuz, kaygılı, umutsuz… Çünkü maneviyattan yoksun bir hayat, sadece koca bir hiçliktir. O boşluk ne kadar lüksle, ne kadar gösterişle doldurulmaya çalışılırsa çalışılsın, asla dolmaz. Çünkü insan, sadece gözle gördüğüyle, elinde tuttuğuyla, satın aldığıyla insan olamaz. İnsanı insan yapan, onun içinde taşıdığı sevgidir, merhamettir, saygıdır, ahlaktır.

Bugün bu yozlaşma hızla ilerliyorsa, bunun sebebi sadece sistemin dayatmaları değil, aynı zamanda bu yozlaşmaya sessiz kalan, hatta onu normalleştiren bireylerin varlığıdır. Bizi bu çukurdan çıkaracak olan, yine bizim içimizde saklı olan, o kaybolmuş değerlere geri dönmektir. Gerçek huzur, gerçek mutluluk, gerçek anlam, paranın gücünde değil, insanlığın gücünde saklıdır. Biraz durup düşünmek, belki de kendimize şu soruyu sormak gerek: “Ben kimim? Ve gerçekten neye değer veriyorum?”

Belki de bu sorunun cevabında gizlidir, kurtuluşun anahtarı…

Hadi eyvallah

Share:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Teşekkürler