3. Bölüm: Büyük konsey
![]() |
Kaybolan “hayallerinizden” müessesemiz sorumlu değildir |
Günün sonuna yaklaşırken, işten çıkmanın huzurunu üzerinde taşıyan dostlar, yılların biriktirdiği anıları yeniden canlandırmak üzere bir araya gelmeye hazırlanıyordu. Her biri farklı bir hikayenin başkahramanı olan bu insanlar, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, eski günlerin samimiyetiyle dolu bir geceye adım atmak üzereydi. Toplantının ismi "Büyük Konsey" idi ve bu isim, içindeki her bir üyenin özel yerini ve değerini simgeliyordu.Gecenin ilk saatlerinde, şehir ışıkları altında parlayan motorlarıyla buluşma noktasına gelen dostlar, heyecanla birbirlerini karşıladılar. Cafer, yılların bilgesi; Tayyip, neşeli kahkahalarıyla; Alim, sessiz ve derin düşünceleriyle; Selin, zarafeti ve enerjisiyle; Özcan, bitmeyen esprileriyle; Mehmet, sessiz ama anlamlı bakışlarıyla; Mazlum, içtenliği ve samimiyetiyle; Melek, yumuşak kalbi ve sevecenliğiyle; Kürşat ise cesareti ve lider ruhuyla geceye damgasını vurdu.
Sıcak yaz gecesi, dostların buluşma heyecanıyla daha da ısınmıştı. İlk anlardan itibaren kahkahalar, yılların özlemiyle dolu sarılmalar ve içten sohbetler, gecenin atmosferini doldurdu. Herkes, bir araya gelmenin mutluluğunu yüreğinde hissediyordu. Masaya oturduklarında, bir zaman makinesinde gibi hissettiler; geçmişin tüm güzel anıları ve anekdotları yeniden canlanmıştı.
“Hatırlıyor musunuz,” diye başladı Cafer, gözleri parlayarak. “O eski yaz gününde, hep birlikte denize gitmiştik. Mehmet’in kayalıklardan atlama çabaları ve ardından gelen komik düşüşleri…” Bu sözlerle birlikte kahkahalar yükseldi, her bir dost, o anı yeniden yaşıyormuş gibi hissetti. Mehmet, gülerek başını salladı ve “Evet, o gün kollarımı bile açmayı unuttum,” dedi, herkesin kahkahaları daha da yükseldi.Anılar anlatıldıkça, zaman adeta durdu. Eski günlerin hatıraları, herkesin yüreğinde birer birer canlanıyordu. Selin, üniversite yıllarında yaşanan bir olayı anlattı; Özcan, herkesin unutamayacağı o efsanevi doğum günü partisini hatırlattı; Melek, çocukluk dönemlerindeki maceraları paylaştı. Her bir hikaye, geçmişin derinliklerinden gelip, bu geceye anlam kattı.
Umutlar ve hayaller konuşulurken, gecenin havası bir an durgunlaştı. Herkes, geleceğe dair planlarını ve hedeflerini paylaşırken, içlerinde biriken umutlar ortaya çıktı. Alim, “Gelecek yıl, kendi işimi kurmayı planlıyorum,” dediğinde, dostlarının destekleyici bakışlarıyla karşılaştı. Melek, “Yıllardır ertelediğim dünya turunu yapmayı çok istiyorum,” dedi, gözlerinde parlayan hayal kırıklığı ve heyecanla. Her bir dost, birbirinin hayallerini dinlerken, içlerinde birer umut çiçeği açtı.
Gecenin geç saatlerine doğru, kahkahalar ve sohbetler yerini derin düşüncelere ve duygusal anlara bıraktı. Dostluklarının derinliği ve birbirlerine olan bağlılıkları, herkesin kalbinde birer iz bıraktı. Cafer, “Bu dostluk, yılların eskitemeyeceği kadar değerli,” dediğinde, herkesin gözlerinde birer damla yaş belirdi. Bu gece, sadece geçmişin anılarını değil, geleceğin umutlarını ve hayallerini de kucaklamıştı.
Toplantı sona erdiğinde, herkes motorlarına yöneldi. Gecenin serinliğinde, motorların gürültüsüyle birleşen dostlukları, şehir ışıklarının altında parladı. Her bir dost, evine doğru yola çıktığında, yüreklerinde bu buluşmanın sıcaklığı ve dostluğun gücüyle doluydu. Cafer ve Tayyip’in büyük konuklar olarak varlığı, bu gecenin anlamını daha da derinleştirmişti. Alim, Selin, Özcan, Mehmet, Mazlum, Melek ve Kürşat, birer anı bırakarak geceyi noktaladı.
Bu buluşma, sadece bir araya gelmek değil, yeniden bağlanmak ve dostluğun gücünü hissetmek demekti. Herkes, birbirinden ayrılırken, gelecek buluşmalar için umut doluydu ve bu gece, dostluğun ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı. Her bir dost, kendi yoluna giderken, yüreklerinde taşıdıkları bu değerli anılarla, geleceğe doğru umutla baktı.
Bu konsey buluşmasının son akşam yemeği olduğunu kimse bilmiyordu…
0 Yorum:
Yorum Gönder
Teşekkürler